25 Mayıs 2013 Cumartesi



Kartallar kuş beyinlidir, peki ya insanlar...

   "Kuş beyinli olmak" insanlar arasında bir hakaret olarak kullanılıyor olsa da kuşlara biraz haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Kuşların beyinleri küçük değil, olması gerektiği kadardır elbette. Kuşlarda bizim kadar kalın kafalı değildir. Alet kullanan, hafızalarında binlerce resim tutabilen, geçtiği rotaları unutmayan yüzlerce kuş türü vardır. Boyut olarak küçük olduğu için işlevini gözden kaçırıyoruz anlaşılan:) Yine de kuşların beyninde sulcus-gyruslar yoktur yani beyinleri kıvrımlı değil düzdür. Bu da zekayı doğrudan etkileyen bir faktör:)

  Tıpkı geçen hafta İnönü stadındaki veda maçında yağma yapan Beşiktaş taraftarları gibi. Onlarında beyinlerinde kıvrım yoktur. Son maçın yüzü suyu hürmetine koltuklar, çimler hatta kale direkleri dahi yerlerinden söküldü. Peki kaç kişi bu kırık koltukları hatıra olarak saklayacak. Adam evinde bu koltuğa yer bulamayınca iki gün sonra bunu çöpe atacak elbette. Bu stad yıkılmadan evvel bir çok konser verilecek yani o sökülen koltukların yerine yenilerinin konması gerekiyor. Bu hem ciddi bir masraf hemde gereksiz yere bir üretim gerçekleşecek. (Bkz. Karbon ayak izi) Ben marketeki poşeti zorla geri veriyorken adamlar binlerce koltuk kırıyor. Bu duruma kimse dur demiyor. Dünyada yıkılacak ilk stad inönü stadı mı acaba?


   Bazı Beşiktaşlılar "Feda" kavramını yanlış anlamış anlaşılan. Bu arada direği götürenlere lafım yok, çünkü bu arkadaşlar gelecek vaat eden direk dansçıları ve pratik yapmak için direğe ihtiyaçları var. Kuşların beyinleri bizimkine göre çok küçüktür ama kuşlarda beyinleriyle övünebilsinler diye Allah, İnönü'de yağma yapan Beşiktaş taraftarını yaratmıştır. 

11 Mayıs 2013 Cumartesi



Selam Dünyalı biz dostuz...

  Şimdi selam nedir? kime verilir? bıdı bıdı diye uzatmayayım bu kısmı bilmeyen yoktur. Lakin bir çok konuda olduğu gibi selamlaşma konusunda da neyi niye yaptığımızı bilmiyoruz.

Kim kime selam vermeli
Yaşça küçük olan büyük olana,
Sayıca az olanlar çok olanlara,
Erkek kadına,
At, bisiklet, kaykay, scooter üzerinde olan yürüyene,
Yürüyen oturuna,
Ayakta olan oturana,
Sonra herkes uşağa!

Selamlaşma şekilleri genel olarak ikiye ayrılır sözlü ve uygulamalı

A) Sözlü Selamlaşma
 Selamunaleyküm popüler bir selam şekli fakat ofiste sınıfta falan söyleyen olursa bazen içimden bazen dışımdan "Kahvehane mi lan burası!" diyorum. Anlamı Allah'ın selamı üzerine olsun demek, ki çok güzel bir anlamı var. Fakat bunu öyle kötü şekillerde dile getiriyorlar ki anlamını yitiriyor. "İyide diğer selamlar Allah'ın selamı değil mi? Neden ısrarla Arapça bir selam veriyorsun şimdi" deyince yüzüme boş boş bakılıyor. Merhaba da farsça kökenli bir sözcük ama Türkçeleşmiş. Anlamı "Benden sana zarar gelmez". Çok güzel bir sözcük. Yazlnızca "selam" demek de iyi bir alternatif olabilir. Hey, hoy, höyt, hi, panpişler, cancişler, panpalar, baboşlar, godoşlar gibi zırvalıklar da son zamanlarda bir hayli popüler oldu.

B) Uygulamalı Selamlaşma

1-Göz kırpma: Sık görüşülen insanların yanından geçerken konuşmaya fırsat yada gerek yoksa kullanılabilir. 90'larda ki kadar popüler değil ama klişeliğini korumakta.

2-El selamı: Uzaktaki birine selam vermek için idealdir. Dirsek 90 derece açı yapacak şekilde el kafa hizası yada üzerinde tutularak yapılır. Selamı alan kişi ya aynı hareketi yapar yada sağ elini göğüsüne koyup başını yan yatır. Bu hareket "eyvallah gözümsün" anlamına gelir. İç anadolu da sık görülür.

3- Tokalaşma: Evrensel bir selamlaşma biçimidir çok fazla çeşidi vardır.

a)Klasik tokalaşma; Sağ el ile yapılır. Karşılıklı olarak kavranan eller bir kaç saniye boyunca hafifçe yukarı aşağı sallanır. Yaşlı – gence, sosyal statü, rütbe, kıdem olarak yüksek olan düşük olana, kadın - erkeğe önce elini uzatmalıdır. Mesela bir iş görüşmesine gitmişsek önce karşımızdakinin elini uzatmasını bekleriz. Başörtülü kadınlarından kimi tokalaşmaktan kaçınmazken kimisi de uzatılan eli havada bırakabiliyor. Ancak buradaki hata önce kadının el uzatmasını beklemeyen sazan hemcinsimde. Aynı şekilde düşünmeyebilirsin ama tercihlere saygı duymak gerekir. Ayrıca eldiven ile tokalaşmak kabalık sayılır. Kemikleri kırmayacak biçimde tatlı sert bir tokalaşma idealdir. Sizi güçlü gösterir. Bunu yapan kişi +10 puan ile başlar.

b) Uzun tokalaşma: Kenetlenmiş eller uzun uzun sallanır. Genellikle ellerden biri gitmek ister fakat diğer el buna müsade etmez. Samimiyetten yoksundur. Selamlaşmadan çok vedalarda ve kurban pazarlığında kullanılır.

c)Bilekten tokalaşma: Biri selam vermek için elini uzatmışsa ve karşısındakinin eli kirliyse nezaket gereği karşısındakinin eli havada kalmasın ve kirlenmesin ister. Bu yüzden bileğini uzatır. Hoş bir davranıştır. Daha çok sanayi sitelerinde ve fabrikalarda görülür.

d) Çift el tokalaşma: Sandöviç dediğimiz bu stil Türkiye'de daha çok muhafazakar insanların tercih ettiği bir selamlaşmadır, fakat bu da evrenseldir. Samimiyet vurgusu yapılmak istenir. Karşı cinse uzun süreli uygulandığında sıkıntıya sebep olur. Nadir de olsa sandöviç tokalaşmaya çift elle karşılık verende olur. Çok komiktir, tadından yenmez.

e) Bilek güreşi stili: Daha çok spor müsabakalarında ve aksiyon filmlerinde görülür. Daha çok erkek erkeğe selamlaşmalarda kullanılır.

f) Görgüsüz kız stili: Amiyane tabirle tiki kız stili. Bu stil son yıllarda moda oldu. Baş parmak yapışık vaziyette geriye kalan 4 parmağının ucu ile tokalaşmaya çalışmaktır. Son derece münasebetsiz bir tavırdır. Bunu yapan kızlar aynı zamanda kafa tokuşturan erkeklerin gözdesidir.

Kucaklaşma; Evrenseldir, fakat sırt sıvazlama bize özgüdür sanırım, çünkü sırta yapılan pıt pıt hareketinden habersiz bir çok yabancı arkadaşım bunu benden öğrendi:) selamlaşmalarda olduğu gibi vedalarda da kullanılır.


Enseye şaplak: Gençlerin ve kendini genç hisseden erkeklerin tercihidir. Kızgın kumlardan serin sulara atlamaktır bu, yani klişenin ta kendisidir. Bu alışkanlığın  İlk olarak orta Asya steplerinde ortaya çıktığına dair bilinen bir kanı olsa da bu bilgi henüz doğrulanamamıştır. Bir rivayete göre Orhun kitabelerinde enseye şaplaktan söz edilmektedir. Tarih boyunca Türk kavimleri geçtiği coğrafyalara bu alışkanlık dönem dönem görülmüştür. Sonraki yıllarda enseye şaplak, göze parmakla birlikte kullanılmaya başlamıştır. Böylece samimiyet vurgusu yapılmak istense de bu selamlamaya tokat ile karşılık verilmesi yerinde bir tavırdır.

Yanak değdirme: Yine evrensel bir selamlaşma biçimidir. Ülkemizde de çok sık kullanılır tokalaşma ile birlikte kullanılması tavsiye edilir.

Sesli yanak değdirme: Yanaktan öpmenin evrimleşmesi ile oluşmuştur. Yanak değdirirken öpüyormuş gibi bir muck sesi çıkartılır. Samimi değildir ama kötü bir niyet yoktur.


Burun Sürtme: Yeni Zellanda'nın Maori yerlilerinin tercihidir. Çok içten olmasına karşın temas çok azdır. Bu yüzden pek kullanmasam da favorimdir. Bebekleri Maori stilinde selamlarım.

Eğilme: Uzak doğu kültüründe yaygındır, karizmatiktir.

Yanaktan öpme: Daha çok aile arasında ve çiftler arasında görülür. Islak olmadığı sürece iyi ve samimidir. Birkaç sene önce hiç tanımadığım birine yanağımı değdirirken o öperek karşılık verince yanak değdirmenin ne kadar samimiyetsiz olduğunu ilk o zaman fark edip utanmıştım. Yine de benim için yanak değdirme kadar öncelikli değildir.

El öpme: Yaşlı insanlara yapılması makbuldür. Öpermiş gibi ağızla yapıp öpücük efekti yapmak ve çeneyi ele değdirmek yada kendi başparmağınız öpmek gibi alternatifleri vardır. Ancak annemin her zaman söylediği gibi "El öpmekle dudak aşınmaz". Öpüldükten sonra el alına değdirilerek işlem tamamlanır. Batı medeniyetinde ise bekar kadınların elinin öpülmesi gibi eski bir alışkanlık olsa da aslında burada el öpülmez arada çok küçük bir mesafe bırakılır.

Dudaktan öpme; Rus erkeklerinin selamlaşma şeklidir.

Alından öpme: Daha çok erkeklerin kadınlara ve kız çocuklarına karşı yaptığı selamlaşmadır. Oldukça naif bir selamlaşmadır. Evrenseldir ancak ülkemizde eskisi kadar popüler değildir.


Kafa tokuşturmak: Daha çok hayvanlarla özdeşleştirilse de günümüz Türkiye'sin de ülkücülerin ve ergenlik dönemindeki erkeklerin en sık tercih ettiği selamlaşma biçimidir. Toplumun her kesimine hızla yayılmaktadır. Aynı zamanda bu yazıyı yazma sebebimdir. Siyasi sembol olmaktan çıkıp bu kadar yaygın hale gelmesinin temel sebebi ise tırnak içerisinde erkek kişilerin yanak değdirmekten tahrik olmasını önlemektir. Yanak değdirmeye göre avantajı vücudun daha az bölgesinin temas etmesidir. Dezavantajı ise bitlenme ve pirelenme riski değil modern insana yani Homo sapiens sapiens 'e yakışmayan bir davranış olmasıdır kanımca. Bana bu şekilde selam veren bir kız bile vardı. Karşınızdaki insanla bir daha görüşmek istemiyorsanız tercihiniz kesinlikle kafa tokuşturmak olmalıdır. Sanırım bu kızda aynısını yapmaya çalışıyodu zira kendisiyle bir daha kafa tokuşturma ritüeli yapmadık:)

Şapka çıkartma: Havalıdır, havadardır.

  İzci selamı, asker selamı, yerlilerin selamları yada yukarıdaki selamlaşma örnekleri, tercihin pek önemi yok aslında önemli olan karşımızdakini görmezden gelmemek. Nazi selamı hariç...


6 Mayıs 2013 Pazartesi



Beyin Göçü

Bırak gitsin, dönerse zaten senindir; dönmezse zaten hiç senin olmamıştır.

2 Mayıs 2013 Perşembe



Yaza Formda Girin!

  Birçoğumuz, doğadaki pek çok canlı gibi kışın soğuktan korunmak için kilo aldık ve yağlandık (Bkz. Torik). Fakat artık yaz kapıya dayandı. Üzerimizdeki kalın giysiler fazla kiloları kamufle edemez oldu. Bunlar yetmiyormuş gibi bu işin bir de mayosu bikinisi var. Yaza formda bir merhaba demek isteyenler için bir diyet önerisi vermek istiyorum.

Öncelikle tatile çıkmadan 2 hafta önce başlanan şok diyetlerden uzak duralım. Bu şok diyetler bünyemizde ani  fizyolojik değişikliklere yol açacaktır. Akabinde, vücutta metal yorgunluğu ve termal çatlaklar görülebilir.

Diyet yapacaksanız mutlaka pazartesiyi bekleyin. Yapacağınız diyet ne olursa olsun, diyetin işe yaraması için bu çok önemli.

Kuşluk, diyet için çok önemli bir vakittir. Uyuyarak değerlendirebilirsiniz.

Sabahları bir kibrit kutusu sizi tok tutacak tutacaktır. İlk günlerde, sabahları açlık hissederseniz 3 büyük zeytin çekirdeğini de diyet listenize ekleyebilirsiniz. Hazmı kolaylaştırmak için 1 bardak su ile birlikte tüketilebilir.

Tahıllar ve lifli gıdalar bağırsaklarınızın çalışmasını sağlar bu yüzden öğlenleri Yulaf, Buğday ve Arpadan oluşan bir kokteyl yemenizi tavsiye ediyorum. Ardından 3 küp seker ihtiyaç duyduğunuz enerjiyi verir. Bu enerjiyle nasıl koştuğunuza inanamayacaksınız.

Kuru yemiş, ara öğünler için çok idealdir bu yüzden tercihiniz fındık ve ceviz kabukları olabilir.

5 çaylarından uzak duralım, çünkü bu çaylar boş içilmez yanıda hamur iş, kek, pasta vs. hiç yoksa pötibör olur. Çok arzu ediyorsanız çayı 5'ten sonra içiniz. (İngilizler hariç)

Akşamları somon füme, karides, kuzu antrikot, Dana gerdan ve paça çorbası gibi kalorisi yüksek yemeklerden uzak durun. Haşlanmış papates yiyin.

Vedat Milor'u şimdilik izlemeyin, diyetten sonra tekrarlarını izlersiniz.

Geceleri acıkıyorsanız kalkın ve mutfağa gidin. Boş tabaklarla, yemek yiyormuş gibi yapın bu sizi psikolojik olarak rahatlatacaktır.

Bol bol karpuz tüketin. Sanılanın aksine, karpuzun ağırlığının %91'i sudan oluşur. Bu yine de çok yüksek bir orandır %7'nin lafını yapmayalım...Hepsi su olacak değil ya.

Sevmediğiniz yemekleri pişirin böylece daha az yemiş olursunuz.

Bol sebze tüketin, pazarcıların yüzü gülsün.

Çorbaları ve sulu yemekleri çay kaşığıyla için böylece beyninize tokluk sinyali daha çabuk gidecektir.

Bol bol acı yiyin bu metabolizmanızı hızlandırır.

Soğuk su için. Vücudunuz soğuk suyu ısıtmak için enerji, yani kalori harcar. 
(Bkz. Enerjinin korunumu- Termodinamik yasaları)

Ekmeği kesin. Kopararak yemeyin artık. (ben mütemadiyen koparıyorum:)

Sibel Can, Seda Sayan gibi güncel diyetlerden uzak durun, zira kelin ilacı olsa...

İlle de klişelere yakın durucam diyorsanız tavsiyem Özcan Deniz ve Yıldız Tilbe diyetleri olacaktır. Diyeti boşver iştah falan kalmaz adamda.

Bağırsakları turbo modda çalıştırmak için tavsiyem haşlanmış mısırın üzerine soğuk su içmeniz. Daha sonra taşa otururarak kombo yapabilirsiniz. Bu yöntemi detoks yapanlara da öneriyorum. Bu yöntemle 3 günde rahatlıkla 10 kilo verebilirsiniz.

Az televizyon izleyin. Diyetle ilgisi yok öylesine söyledim.

1 Mayıs 2013 Çarşamba



Yok Artık!


Flaş! Flaş! Flaş! Şok Şok Şok, Olay Olay Olay! Veni, Vidi, Vici, Bıdı Bıdı Bıdı!

   Birazdan okuyacağınız haber magazin dünyasına bomba gibi düşmeyecek muhtemelen, fakat bu yazıyı okuyan görece şanslı okurlar (kime göre ve neye göre:) bazı gerçeklerin farkına varacak. Sevilen şarkıcılar (kime göre ve neye göre:) Haluk Levent, Kıraç ve Ege aslında hepsi aynı kişiymiş. 
   Klasik ve etkili bir pazarlama stratejisi olan kendi rakibini kendin yarat felsefesiyle bu zat-ı muhteremler önce 2, ardından 3 kişi olmuşlardır. Yine de hangisinin önce ortaya çıktığı bilinmiyor. Müzik tarzları, gitar çalışları, imajları her şeyleri biribine çok benzerdir. Bir dönem hepsi uzun saçlıyken bir anda hepsi kısa saçlı olmuştur. Plastik makyaj teknikleri de çok ilerledi tabiy ki, Yine de "Yok artık" dediğinizi duyar gibiyim. Peki siz bu üç şarkıcıyı hiç yanyana gördünüz mü?
  Kısacası, bağıra çağıra şarkı türkü söyleyen, haykırışlarıyla yeri göğü inleten Anadolu rakçı bu yağız delikanlılar aslında aynı ortak bedeni paylaşan farklı müzik adamları. Her biri kendi hayran kitlesine sahipler. Bu zamana kadar da bunu kimseciklere fark ettirmediler, bravo!